ZİRVEDEN: POLAT DEDE
- Armağan Altun
- 7 Oca 2024
- 6 dakikada okunur

Polat Dede say say bitmez bir beyefendi, Dağcılık’ta Türkiye’de önemli yerlere gelmiş, Federasyon’da sporun gelişmesi için ciddi çalışmalar yürüten, kanyon rehberliği yapan bir belgesel yapımcısı. Ama biz onu yarattığı ve harika icra ettiği yarışlarla daha çok tanıyoruz. Geçen sene çok yoğun bir yarış sezonunu başarıyla kapatan Polat Dede’yi hem yaptığı yarışlar hakkında, hem de gelecek senenin programı hakkında darlayacağız bu sayıda…
Polat Abi! Yarışlarda fotoğrafcın olarak tanıdım seni, gerek ekiptekilerin sana bakışı, gerek yarışçıların sana yaklaşımı beni baya etkiledi, can birisin. Enerjin daim olsun öncelikle
Abi dağcılık serüvenin nasıl başladı? Ben bu dağa bir çıkayım mı dedin, o zirvede seni çağıran neydi, zirvede bulduğun neydi?

Dağcılığa üniversite yıllarında başladım arkadaş tavsiyesiyle diyeyim, ‘Dağlara gelsene Polat, yakışırsın dağlara’ diye davet edildim ve gittim ondan sonra da kopamadım. Dağcılığın ne kadar güzel bir şey olduğunu, paylaşımın ne kadar üst düzey olduğunu orada tanıdığın insanlarla bütün hayatını birlikte geçireceğini dağcılık öğretti bana. Dağcılığın benim gözümdeki yeri çok farklı, yaklaşık olarak 1997 senesinden beri dağcılık dolaşıyorum. Yirmi yedi sene olmuş. Şu anda da aktif olarak dağlara gidiyorum ve dağcılık federasyonda da görevler alıyorum.
Tabii ilk başlarda dağcılığa başladığınızda zirvelerin size neler verebileceğini bilmiyorsunuz. Özellikle alpinizmde, yüksek irtifa dağcılığında… Ama oraya çıktığınızda bambaşka bir Dünya’da oluyorsunuz ve orada başka kimse olmadığını görüyorsunuz. Bu da farklılık yarattığınız ve farklı biri olduğunuz anlamına geliyor. ‘Ben diğer insanlardan farklıyım!’ kavramını oturtuyorsunuz. Kimsenin yapamadığı bir şeyi yapmak, başarabilmek muazzam bir haz veriyor insana biraz da ego aşılıyor tabii ama dağcılığın - o zirvelerin bana kattıkları inanılmaz. Bunu ben anlatsam da siz bunu denemeden bilemezsiniz, oraya çıkmadan o zirveyi görmeden ona dokunmadan bilemezsiniz...

Bu kadar koşturmacanın arasında hala dağlara vakit ayırabiliyor musun?
Evet, biz aşağı yukarı senede iki kere minimum olacak şekilde, Dağ Adamları diye bir ekibimiz var, arkadaş gurubumuz.... Onlarla birlikte mutlaka bir zirve faaliyetine katılıyoruz. Kendimiz düzenliyoruz ve gidiyoruz. Bu sene de Şubat sonlarında bir Hasan Dağı tırmanışı yapacağız. Belki Temmuz ayında bir yedi bin metrelik Lenin Dağı var oraya gitmeyi planlıyoruz. Vakit ayırmak zorundayım çünkü dağlar beni tabiri caizse resetliyor. Yani oraya gittiğimde bütün dertlerimi unutuyorum, Dünya ile olan bütün bağlarımı koparıyorum ve sadece oraya odaklanıyorum. Gittiğimde ne kadar günün stresi işin stresi, yoğunluğu varsa hepsini unutuyorum ve orada başka bir adama dönüşüyorum. Döndüğümde tekrar başlıyor ama en azından biraz daha rahatlamış olarak geliyorum. On bir yaşında bir oğlum var, onunla birlikte tırmanmak da ayrı bir keyif veriyor. Ona bunu öğretebilmek çok güzel bir duygu. Oğlumu yetiştiriyorum dağlar için, onunla da bu sene Kaçkar Dağları’na, Aladağlar’a gittik. Her daim oğlumla bir tırmanışımız oluyor.

Ultramaratonları da artık ekstremspor saymanın gerektiğini düşünüyoruz. 110 km koşan sporcular var! Peki seni bu yarışları düzenlemeye iten neydi?
Günlük rutin mesleğimin dışında İstanbul'da yaşarken hafta sonlarımı dağ aktivitelerine ayırır, festivallerde dağcılıkla ilgili yapılan etkinliklerde görev alırdım. Antalya'ya taşındıktan sonra 2012’de bir otelde dağ rehberliği ve kanyon rehberliği yapmaya başladım. Maraton işleri o zamanlar Türkiye’de yeni başlıyordu. ‘Neden bir ultra maraton düzenlemiyorum, neden bir patika yarışı düzenlemiyorum?’ diye düşündüm. Çünkü işimiz rota açmak ve rota açmayı bize on dokuz yaşından itibaren öğretmeye başladılar. Dağları biliyoruz patikaları biliyoruz. Buradaki tek sıkıntı insanları nasıl buraya getireceğiz kısmıydı. Onu da yaşayarak öğrendik ama bir inat uğruna başladım gibi bir şey oldu. Kendi işimi yapmak istiyordum ve rehberlikten buraya bir anda bir yüz seksen derecelik bir dönüş yaptım. Ama güzel oldu. Ülkemize birçok etkinlik kazandırdık. Daha da iyisini yapmak için elimizden geleni yapacağız. Bu maratonlar, kesinlikle ekstrem spor! Dünya’da da fazlasıyla katılımcısı olan bir spor. Yani elli milyondan fazla koşan insan var sonuçta. Ve bunların birçoğu da patikalarda koşuyor, ultra maraton olmasa bile. Onun için de geleceğin sporlarından bir tanesi diyebiliriz ultra maratona…

Peki sporcuları senin yarışlarına çeken neydi?
Aslına bakarsanız bizim ülkemiz açısından konuşmak gerekiyorsa, her ülkede bu maratonlar düzenlenebilir. Ultra maraton farklı bir kavram ama patikalarda düzenlenen ultra maratonlar çok ayrı bir kavram ve bizim ülkemiz bu konuda çok zengin. Ancak tabii ki sporcuları da etkinliklere çeken birtakım faktörler olması gerekiyor. Nedir bu faktörler? Kolay ulaşım, konaklama, kamp olanakları, bölgenin cezbedici özellikleri - deniz olması, dağın olması, ondan sonra akşamları gidip eğlenebilecekleri mekanlar olması, insanları bizim etkinliklerimizi çeken faktörler oldu biz buna göre belirledik. Etkinlik yapacağımız alanları yani Kaz Dağları'nı, Kaş’ı, Meis’i, Abant’ı, Adana'yı bu esaslara göre seçtik. Yarışmacılarımızın çok seçeneği ulaşabileceği konumlar seçiyoruz.. Hem de düzenlediğimiz yarışlarda bir hikaye oluşturmaya çalıştık. Her yarışımızın bir hikayesi var. Mesela Ultra Abant yarışnın renginin kehribar olması o bölgeyle alakalıdır. Kaş’taki yarışın rengin fuşya olması begonvile göndermedir. Run to Sky bambaşka bir hikaye, 0 mt.’den 2365 mt.ye çıkan ve zirvede biten çok ender bir örnek. Meis, iki ülke arasında geçen tek yarış. Kaz Dağları'nın mitolojik bir hikayesi var. Adana'nın bir Varda Köprüsü hikayesi var. Onu tarihi ile şekillendirdik ve sporculara uyarladık. Çok da güzel oldu. Ve bu hikayeler olmasa bu yarışlar yapılmaz. Onun için yarışı olmayan hikaye de bir süre sonra unutulacaktır diye düşünüyorum.
Geçmiş sezon pek çok yarışı alnının akıyla harika bir ekiple tamamladın. Kısa bir değerlendirme yapar mısın? Geçen sezon en büyük mutluluğun, başarın neydi?
Kötü başlayan bir sezondu aslında. Çok büyük bir doğal afetin sene başında olmasıyla ülkece çok fazla sarsıldık. Ben de Dağcılık Federasyonu Arama Kurtarma Ekibi olarak bölgedeydim Hatay'da. Deprem ve yankılarıyla geçen bir dört ay sonunda sosyal medya paylaşımlarımıza çok dikkat ediyoruz. Kötü algı yaratmak ya da insanların hassasiyetlerini incitmek istemeyiz. İnsanların yaşadıklarını gidip yerinde gördük. Ama hayat devam ediyordu... Bunun için etkinlikleri düzenlememiz gerekiyordu. Zor başladı, fırtınalı başladı. Run to Sky’da, Mayıs’ta dolu yağdı, kar yağdı Kemer’e... Peşine Meis - Megisti Kaş Swim. Peşine Abant’ı ilk defa yaptık. Peşine Kaş Yarı Maratonu’nu beşinci kez yaptık, peşine Varda Ultra Trail’ı ilk defa yaptık. Karsport İda Ultra Maratonu ile de sezonu kapattık Aralık ayında. Toplam altı etkinlik yapmışız ve toplam beş bin kişiye hizmet vermişiz. Bu etkinliklerin içinde beni çok etkileyen şeyler var, yaşadığımız çok güzel şeyler var. Varda’da sporcuları start noktasına trenle götürmek çok başka bir şeydi. Yayla köylerinde misafirperver insanlarımızın biz ağırlaması çok başka bir şeydi. Yunanistan'da start vermek çok başka bir şeydi. Run to Sky’da yaşadığımız o dolu olayı çok başka bir mevzuydu. Yani insanlar çok acayip bir yarış yaşadılar. Kaş’ta verdiğimiz parti çok güzeldi. Yani inanılmaz bir sezondu bizim için. Güzel atlattık kaza olmadı. Bir dahaki sene içinde önlemleri daha da arttıracağız. 2024’te başka bir etkinlik eklemeyi düşünmüyoruz ama bu yıl hep beraber bu etkinlikleri bir üst çıtaya taşırız diye düşünüyorum.
Sende hikaye çok biliyorum, bana yaşadığın güzel bir anını, olayı anlatır mısın?
En büyük mutluluğum neydi biliyor musun? Aladağlar’a gittik oğlumla Ağustos ayında ve Emler Tepe zirve yürüyüşünde doluya yakalandık. Yine yağmur fırtına şimşek. Onbir yaşına daha basmamıştı Rossi henüz. O tırmanmanışta oğlumun ne kadar güçlü bir adam olduğunu olduğunu gördüm. Gözlerim parladı. Yani onun o cesareti, o doludan kurtulmamız aşağı inmemiz, onun verdiği kararlar inanılmaz mutlu etti ve etkinlikler dışında bu beni en çok mutlu eden şeydi. Oğlumun büyüdüğünü görmek, benimle bir şeyler yapabildiğini görmek. Yani diğer etkinliklerle ilgili zaten kesinlikle mutluyum ama bu çok ayrıydı benim için…
Geçmiş geleceği gösterir derler, o halde 2024 yılında sporcuları ne bekliyor? Yeni çalışmalar var mı? Program nasıl olacak?
Ya bu konuya hiç girmeyelim akıl almaz bir olay. Yani çok mantıklı bir iş yapmıyoruz. Dünyada çok az kişinin elini taşın altına soktuğu bir iş yapıyoruz. Herkes senede bir yarış yaparken biz altı tane etkinlik yapıyoruz. Ve hepsinde inanılmaz maceralar yaşıyoruz. Yani çok acayip şeyler var. Ya bunları burada anlatmak çok uzun süre. Ama bilin ki çok maceralı bir iş yapıyoruz. Oğlumun da dediği gibi ‘Şaşalı!’. Ben yaptığım işi seviyorum ve her anıdan da keyif almaya çalışıyorum. Zor. Ama attığınız adımları bilirseniz, nerede nasıl hareket edeceğinizi bilirseniz mutlu olmama ihtimaliniz ya da başarısız olma ihtimaliniz yok diye düşünüyorum ben. Durmadan üstüne koyarak daha fazla çalışmaya devam.
Ya 2024 yılında olayı daha eğlenceli hale getirmeye çalışacağız biz. Yani sporcular geldiğinde fuar alanlarımızı biraz daha güçlü tutacağız. Eğlenceyi biraz daha ön plana çıkaracağız yani. Işte ondan sonra zumbalar, dj performanslar, canlı müzikler, Afterparty’ler. Bunun artık bir spor etkinliği değil spor turizmi olduğunu göstermeye çalışacağız. Insanları bölgelere çekebilmek için etkinliğin düzenlendiği tarihte daha fazla eğlence sunmak istiyoruz. Evet koşuya geldiniz ama sadece koşmayın, bakın eğlenin, bu var, burada bu var, bu da var... Bulunduğunuz bölgede bunlar da var. Demek istiyoruz. Üstüne koyarak ilerleyeceğiz, sponsorlarımız arttı artık biliyorsunuz; Karspor İda Ultra’nın isim bir sponsoru. Merrell Run to Sky’ın sponsoru oldu. Birçok firmayla görüşüyoruz. Sponsorlarımızın sayısını arttırmayı planlıyoruz. Onlarla bir aile gibi işbirliği içerisindeyiz. 2024 yılında ülkemizi zombi basmasın, göktaşı düşmesin, güneş fırtınası olmasın. Aklıma başka bir şey gelmiyor, saymak da istemiyorum zaten. Ama güzel bir 2024 olacak herhalde…
Peki bu dünyaya, sporculara bir mesaj bırak desem, ne dersin?
Son olarak benim söyleyeceğim tek bir şey var. Babamın lafıdır. ‘Sakın üşenmeyin, sakın ertelemeyin, sakın vazgeçmeyin.’ Pes etmeyin. Bunları yaptığınız sürece başarılı olacaksınız. Herkese çok güzel bir 2024 diliyorum şimdiden.
Flov olarak çok zor bir işin altına girdiniz, keyfiniz bol olsun. Selamlar
Comments